Bu maddedeki üslubun, ansiklopedik bir yazıdan beklenen resmî ve ciddi üsluba uygun olmadığı düşünülmektedir. |
Disleksi, özel öğrenme güçlüğü olarak da bilinen bir öğrenme bozukluğudur.[1]
Disleksiden etkilenen her bir bireyi farklı derecelerde etkileyen bu öğrenme güçlüğü; kelimeleri hecelemede, hızlı okumada ve kelimeleri yazmada zorlanma ya da yanlış telaffuz etme şeklinde kendini gösterebilmektedir.[1] Disleksili bireylerde dikkat bozukluğu, gelişimsel dil bozuklukları görülme oranı, disleksi olmayan bireylere kıyasla daha fazladır.[1]
Disleksinin genetik ve çevresel faktörler yanında, beynin dili işleme kısmındaki problemlerden kaynaklandığı düşünülmektedir.[1] Beyin hasarı, inme geçirme, bunama gibi nedenlerle sonradan da oluşabilir. Disleksinin varlığı, bir grup test sonucunda tespit edilir. Bunlar hafıza, görme, heceleme ve okuma testleridir. Disleksi, görme ve işitme zorluklarından ya da yeterli eğitim alamama durumundan kaynaklanan sorunlardan farklıdır.
Tedavi, bireyin ihtiyaçlarını karşılayacak öğrenme metotlarını geliştirmeyi amaçlar.
Uygulanan tedaviler altta yatan problemi çözmekten ziyade semptomların derecesini ve etkisini azaltmaya yöneliktir.
Dünya çapında en sık görülen öğrenme bozukluğu olan disleksinin, nüfusun yaklaşık %3 ila %7'sini etkilediği tahmin edilmektedir, fakat toplumun yaklaşık %20'sinde değişen derecelerde disleksi semptomları gözlenebilmektedir. Daha çok erkeklerde teşhis konmasına rağmen kadınlarda ve erkeklerde eşit oranlarda gözlemlenmektedir. Bazı insanlar disleksinin sadece öğrenmenin farklı bir yolu olarak görülmesi gerektiğine inanmaktadır.
Disleksi ile ilgili ilk bulgular, 1896 yılında bir İngiliz doktor olan W. Pringle Morgan tarafından elde edildi ve British Medical Journal'da yayımlandı. Morgan makalesinde 14 yaşında olan "Percy" adındaki erkek çocuğunun her zaman akıllı ve zeki bir tutum içinde olduğunu, yaşıtlarıyla kıyaslandığında oyunlarda hızlı olduğunu ve arkadaşlarından geride kalan hiçbir yönünün olmadığını, ancak düzgün okuyamadığını belirtiyordu. Bu dönemlerde disleksinin görme sistemiyle ilgili olduğu düşünülüyordu. Çünkü disleksinin en belirgin özelliklerinden biri harflerin ve kelimelerin karıştırılması ve tersten algılanmasıydı. Bu bakış açısından yola çıkan bir düşünceyle disleksiyle baş etmek için göz eğitimleri yapılıyordu. Daha sonra yapılan çalışmalar ise disleksinin görmeyle ilgili bir bozukluk olmayıp dil sistemiyle ilgili bir bozukluk olduğunu ortaya koydu. Bugün göz eğitiminin disleksiyle yaşamayı kolaylaştırmadığı da artık kabul gören bir gerçektir. Bugünkü bilgilerin ışığında disleksi, fonem adı verilen dil birimlerinin birbirinden farklılıklarının ayırt edilmesi sırasında ortaya konmasıdır.[2][3]
Ayrıca 8 Ekim Dünya Disleksi Farkındalık Günü'dür.